Son Dakika
TAV Havalimanları Holding CEO’su Sani Şener, Dünya Gazetesi’nin bu haftaki “Gündem Özel” sohbetimine konuk olarak önemli açıklamalarda bulundu.
Havayolu trafiği ile ilgili olarak, “Normal şartlarda dünyada insanlar ortalama yılda 6-7 uçuş yapıyor. Yani, yılda 50 saatini havada geçiriyor” verisini ortaya koydu.
Bu veriye dayanarak, “Gökyüzüne baktığınız herhangi bir anda yaklaşık 500 bin kişi havadaydı. Bir günde ise ortalama 15-20 milyona yakın insan hava yolu ulaşımını kullanıyordu” hesabını yapıp, ekledi: “COVID-19’a karşı geliştirilen aşılarla birlikte 2022’de yine o günlere döneceğiz.”
TAV Havalimanları Holding CEO’su Sani Şener’e soruları ve yanıtları şöyle:
Aşı umut oldu
• COVID-19 süreci dünyada ve ülkemizde en fazla hizmet sektörünü vurdu. Turizm önemli ölçüde duraksadı. Türkiye dahil birçok ülke restoran ve kafeleri belirli dönemlerde kapatmak zorunda kaldı. Bu dönemde havayolu sektöründe neler yaşandı? Dünyadaki havalimanlarında neler oldu? Dünya ile karşılaştırınca ülkemizdeki havalimanlarının durumu nasıl?
Pandeminin ilk dalgası ile birlikte öncelikle havayollarından gelen talebin azalması daha sonra da otoritelerin aldığı kararlarla havalimanları bir süre kapandı. Kapalı olmayanlar da yalnızca kargo, tahliye uçuşları ve acil uçuşlar için açık kaldı. Bu durum ülkemiz için de geçerliydi. Bu ilk tepkide virüsü tam olarak tanımıyor olmamızın da büyük etkisi vardı. Havalimanlarının önemli ölçüde kapalı kaldığı bu dönemde endüstri profesyonelleri ulusal ve uluslararası mevzuatla uyumlu olarak havalimanlarının sağlık açısından güvenli alanlar olması için gereken adımları zamanında attılar. Bu açıdan gerekli hijyen önlemlerini en kısa sürede hayata geçirdiler. Çalışanlar ve yolcuların güvenliği her şeyin üstünde tutuldu. İlgili bakanlıkların eksiksiz koordinasyonu ile çok hızlı aksiyon alındı. Bu adımlar atılırken ilgili ajanslardan gereken sertifikasyonları da art arda edindiler. Sivil havacılık, birlikte işleyen çarklar bütünüdür. Benzer şekilde havayollarının da aynı duyarlılıkla hareket ettiğini, uçak içi dezenfektasyon işleminden tutun da yan yana oturan yolcuların uçak içinde aynı anda maskelerini çıkarıp yemek yememeleri gerektiğini belirten anonslarına kadar gereken hassasiyeti gösterdiğini gördük. Daha sonra virüsle ilgili gerek bilim dünyasında gerek kamuoyunda artan farkındalık ve nasıl savaşabileceğimiz ile ilgili veriler bizi, uçuşların gereken önlemlerin alınması halinde tehlike oluşturmadığı sonucuna götürdü. Bu süreçte havalimanları da birbiri ardı sıra uçuş trafiğine açıldı. Kuzey Yarımküre’de yaz aylarına girilmesiyle birlikte öncelikle tatil amaçlı seyahatler başladı. Bunu iş ve benzeri diğer seyahat türleri izledi. Sonbaharla birlikte salgının ikinci dalgası ile karşılaştık fakat birbiri ardına onay alan aşı çalışmaları geleceğe dair umutları yeşertti. Ülkemizin önemli havayolları bu kötü dönemde bile Avrupa’da en çok yolcu taşıyan havayolları oldular. Çoğu zaman ilk 5 havayolu şirketi içine girmeyi başardılar. Önümüzdeki bahar ayları ile sektörün tekrar genişleyeceğini, 2019 yılı rakamlarına ulaşılmasa bile yaklaşma ihtimalinin kuvvetli olduğunu belirtmeliyiz.
Tüm dünyada ve ülkemizde yolcu sayılarında yüzde 70’lere varan bir düşüş yaşandı. Çalışanlarımızın çok büyük bir bölümü halen evden çalışıyor.
Kişi başına 50 saat uçuyorduk
• COVID-19 sürecinde özellikle dış seyahatler kısıtlanınca toplantılar, fuarlar görüntülü platformlara kaydı. Birçok iş insanından, “2 saatlik toplantı için 12-13 saat uçmanın hiç gereği yokmuş” yaklaşımlarını duymaya başladık. COVID-19 sonrasındaki “yeni normal”de havayolu trafiğinin önceki canlı, yoğun günlerine dönmesi artık söz konusu olmaz mı?
Aslında “2 saatlik toplantı için 12-13 saat uçan” yolcu segmenti hava ulaşımı talep pastasının son derece küçük bir kısmını oluşturuyor. Bu tanımın genel durumu çok fazla temsil etmediğini düşünüyorum. Şöyle ki, istatistiklere göre normal şartlarda dünyada insanlar ortalama yılda 6-7 uçuş yapıyor, bütün yıl ortalama 50 saatini havada geçiriyor. Bu rakamlar gökyüzüne baktığınız herhangi bir anda yaklaşık 500 bin kişinin havada olduğunu gösteriyor. Bir günde ise ortalama 15-20 milyona yakın insanın havada bulunduğu gerçeğine bizi götürüyor. Bu büyük talep, yıllar içinde sivil havacılıkta hem bilet fiyatlarının ucuzlaması hem de altyapı ve teknolojinin gelişmesi yönünde itme gücünü yaratan en önemli faktör oldu. Bütün bu gelişim, insanın doğasında varolan sosyal ihtiyaçlar ve atalarımızdan genetik olarak aldığımız seyahat etme içgüdüsünden kaynaklanıyor. Bizi havacılık endüstrisi olarak ilgilendiren asıl olgular bunlar. Dolayısıyla seyahat alışkanlıklarının pandeminin yenilmesiyle birlikte yeniden normale döneceğini, hatta eskisinden daha da büyük bir talep patlaması yaşanacağını düşünüyorum. Görüntülü toplantı platformları ise iletişimin daha da güçlenmesine, insanların birbiriyle daha fazla iletişim kurmasına fayda sağlamaya devam edecektir diye düşünüyorum.
İstanbul hep merkez olur
• Önümüzdeki dönemde havalimanlarını, havayolu şirketlerini nasıl bir yol haritası bekliyor? Havalimanı ve havayolu şirketleri geleceğe dönük nasıl bir strateji belirlemeli? İstanbul’un transit yolcu merkezi olma hedefi “yeni normal”de havada mı kalır?
Yeni normalin birçok ögesi pandemi sonrasında da hayatımızda olmaya devam edecek gibi duruyor. Daha az temas, klasik havalimanı güvenliğine eklenen sağlık amaçlı güvenlik unsurları havayollarının ve havalimanlarının ödün verilemez süreçleri olmaya devam edecek görünüyor. Havacılığın geneli düşünüldüğünde hem ülkemizin kıtalararası konum avantajı, hem de göreli büyük yüzölçümü nedeniyle iç hat uçuş talebinin sektörün ülkemizde büyümesinde itici güç oluşturacağını beklemeliyiz. Buna ek olarak başarılı iş modelleri uygulayan yerel havayolu şirketlerimiz ve TAV gibi farklı coğrafyalarda iş yaparak riski paylaştıran havalimanı işletmelerimiz, rekabetçi güçlerini koruyacaklardır. Her ne kadar dünyanın finans ekseni Asya’ya kayıyor olsa da Atlantik’in iki yanındaki küresel birikim bir anlamda “miras” dünyanın doğusundan ilgi görmeye hâlâ devam ediyor ve görmeye devam edecek. Jeopolitik konumu dolayısıyla İstanbul her zaman önemli bir aktarma merkezi olmaya devam edecektir.
Asya-Pasifik’teki yeni blok Türkiye için sorun olmaz
• ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı başta olmak üzere dünyada ülkeler ve bölgeler arasında büyük bir rekabet var. U zakdoğu’da Çin’in önderliğinde yeni bir birlik oluştu. Bu gelişme dünya ticaretini nasıl şekillendirir? Türkiye’nin bu ortamda nasıl bir aksiyon alması gerekiyor? Türk iş dünyası bu süreçte nasıl bir strateji izlemeli?
Bu oluşuma bakıldığında politik ajandaları birbirinden son derece farklı ve hatta zaman zaman aralarında gerilimler olan Asya-Pasifik ülkelerinin ticaret ekseninde bölgesel komşularıyla ortaklık yapabildiklerini görebiliyoruz. Anlaşmaya dahil olan ülkelerle Çin’in ticaret hacmi Avrupa’yla Çin arasındaki ticaret hacminden daha yüksek. Toplamda da dünya ekonomisinin yüzde 30’unu oluşturan 2.2 milyarlık bir nüfusu kapsıyor. ABD’nin daha çok kendi iç politik dinamiklerinden dolayı böyle bir anlaşmanın dışında kalmış olması da hesaba katıldığında, anlaşma Çin’in hem Asya-Pasifik hem de dünyadaki ağırlığını daha da artıracaktır. Konuyla ilgili analizlerden anladığımız, ABD’nin yeni yönetimi bölgeyle olan ilişkilerini tamir etmek ve tekrar elini güçlendirmek için oldukça çaba sarfetmek zorunda kalacak gibi gözüküyor. Türkiye’nin ise bu bölgeyle olan ilişkileri hiçbir zaman çok sorunlu olmadı. Dış ilişkiler ve ticaret açısından her zaman sıcak karşılandığımız Malezya, Japonya, Güney Kore ve Endonezya gibi ülkelerin de anlaşmaya dahil olması bizim açımızdan olumlu bir nokta. Önümüzdeki dönem dünya ekonomisindeki ağırlığını daha da fazla hissettirmesi beklenen bu bölgeyle ilişkileri daha da güçlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Reformlar hayata geçerse yabancının güveni kazanılır
• Ekonomi yönetimindeki değişiklikle birlikte kurlardaki dalga boyu şimdilik küçüldü. Hükümet ekonomide ve hukukta reform mesajları verdi. Sözü edilen reformlar konusunda beklentiniz nedir? Türkiye’nin baştayabancılar olmak üzere yatırımcı nezdinde kaybettiği güveni yeniden kazanabilmesi için neler yapması gerekiyor?
Ekonomide ve hukukta alınan reform kararları zaten neler yapılması gerektiğinin çok iyi gözlemlenip, irdelendiğini gösteriyor. TAV olarak yatırım yapacağımız ülkelerin ekonomik ve hukuk yapısına dikkat ederiz. Bunlar yabancı yatırımcılar için en önemli göstergelerdir. Bu reformlar başarılı bir şekilde hayata geçirilirse yabancı yatırımcı tekrardan Türkiye’ye olan güvenini geri kazanacaktır. Hükümetimizden bu reformları zaman kaybetmeden kararlılıkla uygulanacağına inanıyorum.
Türkiye, teknolojik ve dijital dönüşümde geri kalmayacak
• COVID-19 süreci teknolojik ve dijital dönüşümü hızlandırdı. Bazı sektör ve şirketlerde 4-5 yılda beklenen dönüşüm birkaç ayda gerçekleşti. Bu dönüşüm iş dünyasını, şirketleri nasıl etkileyecek? Türkiye’deki şirketler hedeflenen dönüşüm için gerekli kaynağı ayırabilecek güçte mi? Türkiye teknolojik ve dijital dönüşüm yolculuğunu genelde hızlandırabilecek mi?
Olağanüstü durumlar, olağanüstü çözümlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Teknolojik dönüşüm, iş dünyasını ve bu dönüşüme ayak uydurabilen şirketleri ve bireyleri mutlaka olumlu etkileyecektir, bu değişime direnmeye çalışanların ise işi çok kolay değil. Türkiye’deki şirketlerin dönüşümü başarabilecek güçte ve bilinçte olduğuna inanıyorum. Bilinç ve farkındalık olduktan sonra kaynak mutlaka bulunur. Son yıllarda teknoloji anlamında baktığımızda Türk iş dünyasının özellikle işletme, bilişim ve medya teknolojisini gayet başarılı bir şekilde kullandığını görüyoruz. Bu alanda farkındalık anlamında hiçbir eksiğimizin olmadığını düşünüyorum. Bu konuda en güzel örneklerden birisi de zaten TAV Havalimanları grup şirketimiz TAV Teknoloji, yakın bir geçmişte Türkiye olarak söz sahibi olmadığımız havalimanı bilişim sektörünün dünyadaki en önemli markalarından biri haline geldi. Sadece teknolojiyi takip etmek ve havalimanlarımızda kullanmakla kalmıyoruz aynı zamanda geliştirip, üretip satıyoruz da. Türkiye’de başka alanlarda dabunabenzer örnekler olduğunu biliyorum, doğru adımlar ve strateji ile daha birçok başarılı örneğin de çıkacağı kesin. Bu açıdan baktığımız zaman Türkiye’nin teknolojik ve dijital dönüşüm yolculuğunda hiçbir zaman dünyanın gerisinde kalmayacağına inanıyorum. Bütün bunlara ilave olarak, çok önemli bir noktayı da not etmek lazım: pandemi süreci bize teknoloji veya altyapı anlamında bizden daha ileri olduğu düşünülen ülkelerin, zorlayıcı şartlar altında ne kadar da yetersiz kalabileceğini gösterdi. Kısa süre içinde yaşadığımız bu deneyim ve bilgileri de önümüzdeki dönemdeki beklentiler açısından gözönüne almak gerektiğini düşünüyorum. Pandemi küresel bir sorundu, özellikle havacılık sektöründe bizler de küresel çözümler getirdik. Çünkü küresel sorunları, lokal çözümlerle çözemiyorsunuz.
Gerilim, iş dünyası için olumsuz sonuçlar doğuruyor
● Ülkemizin jeopolitik riskleri ortada. Bu risklerle ilgili izlenen politikayı nasıl buluyorsunuz? Dış politikada atılan adımlar, alınan tavırlar iş dünyasını nasıl etkiliyor?
Dış politikayla ilgili Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını savunmak için atılan tüm adımları doğru ve gerekli buluyorum. Fakat bunun yanında da bölgesel komşularımız ve küresel ticaret ortaklarımızla olan ilişkilerin normalleşmesi ve tekrar güçlenmesi gerektiğine de inanıyorum. Cumhurbaşkanımız ve hükümetimizin son dönem verdiği mesajlardan da gerilimi düşürecek ve tekrar üretken bir işbirliğine yönelik adımlar atılacağını görüyorum ve umuyorum. İş dünyası açısından jeopolitik gerilimler oldukça olumsuz sonuçlar doğuruyor, özellikle bizim de yoğun olarak iş yaptığımız Körfez ve Ortadoğu’da birtakım güçlükler yaşanıyor. Bu gündemin kısa süre içinde normale döneceğini ve 2021’de Türkiye açısından olumlu bir döneme girileceğini düşünüyorum.
Türkiye’nin hava kargoda avantajı var
● Yolcu trafiği seyahat kısıtlamaları nedeniyle çok ciddi şekilde düşünce havayolu şirketleri işin kargo tarafına yüklenmeye başladı. Türkiye’nin hava kargoda şansı, avantajı var mı? Kargo trafiği özel sektör tarafından işletilen havalimanlarında yolcu tarafında açılan yarayı ne kadar tedavi edebilir?
Öncelikle şunu hatırlamak önemli; dünyada taşınan hava kargonun çok önemli bir bölümü yolcu uçaklarında taşınıyor. Dolayısıyla pandemi nedeniyle azalan yolcu uçuşları hava kargo kapasitesini de olumsuz etkiledi. Daha sonra yolcu uçaklarının kabinlerinin de kargo taşımaya müsait hale getirilmesi ve tedarik zincirinin yavaş yavaş tekrar kurulmasıyla taşınan miktar arttı. Türkiye’nin başta THY’de olmak üzere önemli bir hava kargo filosu var ve tümü pandemi sürecini bir fırsata çevirmek konusunda önemli adımlar attılar. THY Kargo, küresel sıralamada yerini daha yukarı taşıdı. Türkiye’nin coğrafi konumu hava kargo taşımacılığı açısından da önemli bir rekabet avantajı getiriyor. Daha kısa uçuş süreleri ile fiyat anlamında özellikle Körfez ülkelerine göre daha rekabetçi taşıma hizmetleri sunabiliyoruz. Havayolu kargoda en büyük avantajınız ülkenizi merkez olarak konumlayan havayollarının uçuş ağı büyüklüğü ve uçak sayılarıdır. Bu anlamda ülkemizde özellikle bayrak taşıyıcı havayolumuz büyük gövdeli uçaklarıyla ciddi bir kapasiteye sahip. Bunu pandeminin hüküm sürdüğü 2020 yılı boyunca taşınan kargo miktarında gözlemleyebiliyoruz. Ayrıca her dönemin gereklilikleri farklı, bunları öngörmek buna göre konumlanmak avantaj yaratacaktır. Örneğin, bu dönemde farma-kargo daha önemli hale geldi. Biliyoruz ki ülkemizdeki hava taşıyıcıları önceden de bu türden kargonun taşınmasında önemli bir paya sahipti. Bu vesileyle ülkemizin hava kargodan aldığı pay büyüyerek devam edecektir.
Dünyada 101 havalimanında varız, 15’ini biz işletiyoruz
• TAV Havalimanları olarak dünyanın farklı noktalarında işlettiğiniz havalimanlarına yenilerini eklemek için radarınız hep açıktı. Dünyanın her tarafındaki ihaleleri yakından izliyordunuz. Önümüzdeki dönemde bu politikanızda bir değişiklik olacak mı?
Havalimanlarımıza son olarak Almatı’yı ekledik. Bununla birlikte işlettiğimiz havalimanı sayısı 15 oldu. Önceden belirlediğimiz hedeflerimiz doğrultusunda, Afrika’da ve Balkanlar’da takip ettiğimiz projelerimiz var ve bunların yine stratejik ve finansal hedeflerimizle örtüşmesi halinde portföyümüze ekleyebileceğimizi paylaşabilirim. Ayrıca bizim, teknoloji, duty free, yiyecek, içecek ve lounge işletme şirketlerimiz, bizim işlettiklerimiz dışında 86 havalimanında daha hizmet veriyor.
Tedarik merkezi olmak için ‘ezber bozan’ adım atalım
• COVID-19 sürecinde tedarik merkezi olarak Çin’in çok fazla öne çıkmasının yanlışlığı ortaya çıktı. Alternatif tedarik merkezleri konuşuluyor, aralarında Türkiye’nin de adı geçiyor. Türkiye’nin tedarik merkezi konusunda şansı var mı? Varsa, bu şansı doğru kullanabilmek için neler yapmak gerekiyor?
Coğrafi konumu bu konuda ülkemizin en büyük avantajı. Tarihte “İpek ve Baharat Yolu”nun bir parçası olmuş bölgemiz Çin’e tam anlamıyla rakip olmasa da riski paylaştırmanın stratejik değerini fark eden yapılanmalar için alternatifler arasına girebilir. Pandemide küresel ölçekte birçok şirketin üretim açısından ihtiyaçlarını karşılayamadığına tanık olduk. Bu süreç olumsuz zincirleme reaksiyonlara yol açtı. Yine bu dönemde tedarik merkezlerinin küresel boyuttaki devasa yapılanmalarının gereksinimleri bırakın karşılamayı, anlayamadıklarını fark ettik. Bu anlamda tabii ki ülkemiz bu merkezlere alternatif olma iddiasını sürdürmeli. Mikro merkezler yaratmak gibi ezber bozan ve anlık ihtiyaçları belirleyip ön alan organizmalar yaratmalıyız. Yapay zeka ve gelişmiş dijital araçlar kullanarak müşterileri ile iletişimde kolay zeminler yaratabilen kurumların avantaj elde edeceği bir dönemden geçiyoruz. Öte yandan ülkemiz uluslararası ticarette bir lojistik merkez olma yolunda zaten. Pandemi sonrası bu alanda yatırımlara devam ederek Türkiye’nin bu konudaki yerini sağlamlaştırmak için daha fazla fırsat ortaya çıkabilir. Üretim merkezlerinin coğrafi olarak çeşitlenmesi üç kıtanın ortasında yer alan ülkemizin coğrafi avantajını daha da öne çıkartacaktır. Pandemi döneminde yolcu sayıları yüzde 70 düşerken kargo taşımacılığı sadece yüzde 4.1 düşmüştür. Gerçekten önemi çok daha fazla artacak bir sektör. (Dünya)
BENZER HABERLER